Kaynak:
http://resistenzanimale.noblogs.org/post/2014/04/09/art-and-animal-resistance-scenes-from-a-world-without-exploitation-an-interview-with-hartmut-kiewert/
Çeviri: D. Ferahi
Hartmut Kiewert, anti-türcü Alman sanatçı. Eserlerinde
hayvan sömürüsünü ve bu sömürünün sadece hatıra olacağı bir dünyanın özlemini
resmediyor. Kiewert, eserleriyle birlikte pek çok hayvan özgürlüğü
etkinliklerine katıldı, bunlardan bazıları: 3. Avrupa Eleştirel Hayvan
Çalışmaları Konferansı (Karlsruhe, 2013), Uluslararası Hayvan Hakları Konferansı
(Lüksemburg, 2013) ve Eleştirel Hayvan Çalışmaları Konferansı (Prag, 2011).
Ona resimlerinin politik anlamları ve hayvan direnişi
hakkında bazı sorular yönelttik.
Sizin resimleriniz sadece sanatsal değil aynı zamanda
politik anlamlar da içeriyor. Hayvanlara yöneltilen şiddeti ve hayvan esaretini
resmediyorsunuz ve aynı zamanda hayvanların kendilerini savunabilme yetisini
ortaya koyuyorsunuz. Hayvanlar sizin eserlerinizde kaçıyorlar, ayaklanıyorlar,
insanları (sembolik olarak?) devrime yönlendiriyorlar, aynı Fransız devriminin
meşhur sembolik resminin sizin hazırladığınız versiyonunda olduğu gibi.
Görünüşe göre hayvan direnişi fikriyle ilgileniyorsunuz. Bu fikir sizin
çalışmalarınızda nasıl ifade ediliyor?
Eserlerimi bilinçli
bir şekilde politik bağlamlarla ve sosyal hareketlerle, özellikle de hayvan
özgürlüğü ile ilişkilendiriyorum. Amacım, sanatın aracılığıyla, çelişkili olan
ve şiddet içeren insan-hayvan ilişkilerini yansıtmak ve konuya farklı ulaşım
noktaları yaratmak. Söylemler sadece metnin ya da dilin şeklini almaz, aynı
zamanda imgelerin de şeklini alır. Resim sanatı hayvan-insan ilişkilerini
yansıtma konusunda çok eski bir tarihe sahip; bu tarih eski mağara resimlerine
kadar uzanıyor. Bence resim, bu ilişkileri tekrar gözden geçirmek için elverişli
bir alan.
Son zamanlarda yaptığım resimlerimde bu ilişkiler üzerine
ütopik perspektifler ortaya koymaya çalışıyorum. Hayvan sömürüsünün sona erdiği
bir dünyanın ütopyaları. Pek çok eserde yaygın olan antropomorfizmden*
kaçınmaya çalışıyorum. Genel anlamda sanat, hayvanları çalışma alanı ya da
sadece metafor gibi kullanarak hayvanlar üzerindeki iktidar ilişkilerini
yeniden üretiyor.
Ve, evet, bu sebeple, insan dışı hayvanları, aynı insanlar
gibi, kendi alanlarını kendi kurallarına göre şekillendiren ve kendi
hayatlarını üreten ve de yöneten aktörler olarak resmediyorum. Ayrıca insan
dışı hayvanların gerçek hayattaki direnişine şaşırıyorum; bu direnişin
anlattığı şey tam da şu: onlar birer birey, mal ya da eşya değil.
Benim yeniden yorumladığım Delacroix’nun çalışması** için
“insanları devrime yönlendiren hayvanlar” gibi bir yorum yapmanız bana ilginç
geldi. Açıkçası o çalışmayı hazırlarken aklımda böyle bir fikir yoktu. Basitçe,
hayvanları özgürleştiren insanları resmetmeye çalıştım. Sizin yaptığınız yorum
da çok iyi! Işte bu, imgelerin güçlü özelliklerinden biri: bazen çizenin aklına
bile gelmeyen yeni anlamlar doğurabiliyor.
Çok ilgi çekici bulduğumuz bir diğer çalışmanız ise “Nest”
isimli resminiz. Bu resimde arka planda çürüyen bir bina var, bu bina büyük bir
et endüstrisi. Bu resmin fikri nasıl doğdu?
Bu resmin fikri,
sözde “çiftlik hayvanları”nın, -resimde bu hayvanlar domuz- onlara insanlar
tarafından verilen ve onları sömürme amacıyla üretilmiş çevresini tamamen
farklı bir çevreye dönüştürmekti. Bu değişim aracılığıyla sözde “çiftlik
hayvanları” üzerine başka fikirler ortaya koymak ve hayvan özgürlüğü fikrini
yaymak istedim.
Resimlerinizde insan sömürüsünün terk ettiği alanlar
görüyoruz. Bu alanlar özgür hayvanlar tarafından geri kazanılmış, onlar
tarafından iskan edilmiş. Bu görüntü sizce gerçek olabilir mi? Endüstriyel
hayvancılıktan, hayvanların özgür olduğu bir dünyaya değişim nasıl
gerçekleşebilir?
Öncelikle evet, aynı
diğer sömürü ve tahakküm ilişkilerinin ortadan kaldırılmasının mümkün ve
istenilir olabileceği gibi, hayvan sömürüsünü ortadan kaldırmak da mümkün ve
istenebilirdir. Elbette, iktidar olmadan dünya nasıl görünürdü ya da bunu
gerçekleştirmenin doğru yolu nedir bilmiyorum.Ama gerçek kurtuluş hiyerarşik
yapılar tarafından meydana getirilemez, ancak varolan kötü yapılara karşı kendi
mücadelelerinin ütopik vizyonlarını kuran ve sürekli olarak tahakkümcü yapılara
dönüşüp dönüşmedikleri üzerine kendisini sorgulayan halk hareketleri tarafından
oluşturulacak karşı-yapılar sayesinde ortaya konabilir. Kolay bir yol değil,
ama binlerce yıl boyunca tahakkümcü ve şiddet dolu sosyal kurum ve ideolojileri
bir kenara koymak, eskimiş ve artık keyif almadığınız bir giysiyi çıkarmaya
benzemez.
Hayvan sömürüsünü meşrulaştıran ideolojik mekanizmalar,
insanlara yöneltilen sömürü ve ayrımcılığı meşrulaştıran mekanizmalara
derinlemesine bağlı olduğundan, hayvan özgürlüğü ve insan özgürlüğü aynı madeni
paranın iki farklı yüzüdür. Bu yüzden resimlerimden bazılarında sadece
hayvanlar varken hiç bir şekilde
insanların kendilerini ortadan kaldırdığında (iptal ettiğinde) herşeyin
yerli yerine oturacağı gibi bir görüşü de savunmuyorum. İnsan türünden
hayvanlar kendiliğinden iyi ya da kötü değildir, ancak toplumlarını
yapılandırma biçimleri iyi ya da kötü olabilir.
Kapitalizmin tek amacı kârı en yüksekte tutmaktır.
İnsanların gerçek ihtiyaçlarını karşılamak hiçbir zaman kapitalizmin amacı değildir,
bu yüzden yeterinden fazla kaynak ve gıda olmasına rağmen hala açlık yüzünden
ölen insanlar var. Ayrıca mülkiyet yapılarından ötürü pek çok insan yaşamaları
için gereken en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Bu sebeple, şüphesiz
ki kapitalizm, çok kötü ve korkunç bir
ekonomik üretim organizasyon biçimidir. Toplumları organize etmenin, hem hayvan
sömürüsünü hem de kapitalizmi, ırkçılığı, milliyetçiliği yok edecek daha farklı
yollarını bulmalıyız. Iktidarın ve baskının tüm farklı çeşitleri birbirlerini
devamlı kıldığı için, farklı sosyal hareketler birbirleriyle olan
bağlantılarını bulmalı, birbirlerini desteklemeli ve birbirinden öğrenmeye
çalışmalıdır; böylelikle gerçek değişimler ortaya koyabilecek gücü elde
edebilirler ve tüm baskı yapılanmalarını yok edebilirler.
İnsanlı ve insandışı hayvanlı pek çok sahne betimlediniz ve
bu sahneler acıyla dolu. Ama insanların ve insandışı hayvanların bir arada
bulunduğu sahneler, hoş, huzurlu, rahatlatıcı sahneler. Bu değişim sizce mümkün
mü? Sömürüden bir arada yaşamaya geçiş ne kadar zaman alabilir?
Güzel soru. Daha önce
belirttiğim gibi, insanlar ve insandışı hayvanlar arasında başka bir ilişki
mümkün. Eğer insanlar, yeryüzünü kendilerini daha fazla besleyemeyen bir
hurdaya dönüştürmek istemeyecekleri iyi bir hayatı elde etmek istiyorlarsa,
bunu çevreden ve yeryüzünü paylaştıkları hayvanlardan uzakta bir yerde elde
edemeyecekler. Sosyalleşmenin metalaştıran formundan -ki bu kapitalizmin bir
getirisidir- kendimizi uzaklaştırmalıyız. Bu süreç içerisinde hayvanların birer
meta olmadığını, aynı bizim gibi iyi bir yaşam istediklerini kabul etmeliyiz.
Bir grup baskı altındayken hiçkimse özgür değildir.
Toplumları, insanların insan-hayvan, doğa-kültür arasında
ideolojik ayrımlar yapmayacağı tahakkümsüz toplumlara doğru dönüştürme
sürecinde, alt yapılar da insan dışı hayvanları kendi hayatlarının özneleri
olarak görmeye ve onlara saygı duymaya doğru dönüşecektir.
Mesela büyük alanlar yeşillendirilerek hayvanlara yeni yaşam
alanları olarak sunulabilir. Ya da merkezsizleştirilmiş, öz-örgütlü bir dünya
düşündüğümde yerelleşmiş ekonomik üretim sebebiyle trafiğin çoğunluğunun yok
olacağını düşünüyorum. Böylelikle trafiğin sebep olduğu tehlikeler azaldığında
pek çok canlı daha özgürce hareket edebilecek.
Böyle bir çevrede “evcil hayvanlar” ve eskiden “çiftlik
hayvanı” olan ve belki de hala bu şekilde var olan hayvanlar adım adım
kendilerini insanlardan özgürleştirebilir. Hayvan sömürüsünden gelen ürünlere
olan talebin azalmasıyla ve ardından tahakkümün olmadığı bir dünyaya
kavuşmakla, “çiftlik hayvanları” bugün oldukları sayıda olmayacaklar (daha az
olacaklar). Bu süreçle birlikte kültür
ve doğa arasındaki ayrım “evcil” ve “vahşi” hayvan ayrımının yok olacağı gibi
ortadan kalkacaktır. Fakat bu sürecin ne kadar zaman alacağını söyleyemem.
Teorik olarak bu noktaya gelmemizin birkaç jenerasyon alması gerekir ama
sanırım bu iyimser bir tahmin oldu.
Genelde özne olarak domuzları seçiyorsunuz. Neden? Domuzları
hayvan sömürüsünün en uygun sembolü olarak mı görüyorsunuz?
Bir yandan, domuzlar
çok sık bir şekilde türcü bir metafor olarak kullanılıyor, en azından
Almanca’da bu böyle. Domuz metaforu genelde insanları onaylamamak için ya da
kötü şeyleri betimlemek için kullanılıyor. Bu sebeple bir domuz resmi pek çok
bağlamı öne çıkarıyor- ki bu insanlara ulaşmak için iyi bir yöntemdir. Öte
yandan domuzlar insanlara çok benziyor -DNA’larımızın %98’i aynı. Ayrıca
domuzlar aynı insanlar gibi akıllı, sosyal ve meraklı hayvanlar. Bu sebeplerle, insanların benim
resimlerimdeki domuzları kendilerine yakın hissedeceklerine ve onlarla olan
ilişkileri üzerine düşüneceklerine inanıyorum -ki bu ilişki maalesef genelde
tabakta kuruluyor.
* İnsan niteliklerinin başka bir varlığa atfedilmesi
** Fransız devriminin sembol resmi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder