14 Aralık 2014 Pazar

Sanat ve Hayvan Direnişi: Sömürünün Olmadığı Bir Dünyadan Sahneler- Hartmurt Kiewert ile Röportaj

Kaynak: http://resistenzanimale.noblogs.org/post/2014/04/09/art-and-animal-resistance-scenes-from-a-world-without-exploitation-an-interview-with-hartmut-kiewert/
Çeviri: D. Ferahi
Hartmut Kiewert, anti-türcü Alman sanatçı. Eserlerinde hayvan sömürüsünü ve bu sömürünün sadece hatıra olacağı bir dünyanın özlemini resmediyor. Kiewert, eserleriyle birlikte pek çok hayvan özgürlüğü etkinliklerine katıldı, bunlardan bazıları: 3. Avrupa Eleştirel Hayvan Çalışmaları Konferansı (Karlsruhe, 2013), Uluslararası Hayvan Hakları Konferansı (Lüksemburg, 2013) ve Eleştirel Hayvan Çalışmaları Konferansı (Prag, 2011).


Ona resimlerinin politik anlamları ve hayvan direnişi hakkında bazı sorular yönelttik.

Sizin resimleriniz sadece sanatsal değil aynı zamanda politik anlamlar da içeriyor. Hayvanlara yöneltilen şiddeti ve hayvan esaretini resmediyorsunuz ve aynı zamanda hayvanların kendilerini savunabilme yetisini ortaya koyuyorsunuz. Hayvanlar sizin eserlerinizde kaçıyorlar, ayaklanıyorlar, insanları (sembolik olarak?) devrime yönlendiriyorlar, aynı Fransız devriminin meşhur sembolik resminin sizin hazırladığınız versiyonunda olduğu gibi. Görünüşe göre hayvan direnişi fikriyle ilgileniyorsunuz. Bu fikir sizin çalışmalarınızda nasıl ifade ediliyor?

 Eserlerimi bilinçli bir şekilde politik bağlamlarla ve sosyal hareketlerle, özellikle de hayvan özgürlüğü ile ilişkilendiriyorum. Amacım, sanatın aracılığıyla, çelişkili olan ve şiddet içeren insan-hayvan ilişkilerini yansıtmak ve konuya farklı ulaşım noktaları yaratmak. Söylemler sadece metnin ya da dilin şeklini almaz, aynı zamanda imgelerin de şeklini alır. Resim sanatı hayvan-insan ilişkilerini yansıtma konusunda çok eski bir tarihe sahip; bu tarih eski mağara resimlerine kadar uzanıyor. Bence resim, bu ilişkileri tekrar gözden geçirmek için elverişli bir alan.

Son zamanlarda yaptığım resimlerimde bu ilişkiler üzerine ütopik perspektifler ortaya koymaya çalışıyorum. Hayvan sömürüsünün sona erdiği bir dünyanın ütopyaları. Pek çok eserde yaygın olan antropomorfizmden* kaçınmaya çalışıyorum. Genel anlamda sanat, hayvanları çalışma alanı ya da sadece metafor gibi kullanarak hayvanlar üzerindeki iktidar ilişkilerini yeniden üretiyor.

Ve, evet, bu sebeple, insan dışı hayvanları, aynı insanlar gibi, kendi alanlarını kendi kurallarına göre şekillendiren ve kendi hayatlarını üreten ve de yöneten aktörler olarak resmediyorum. Ayrıca insan dışı hayvanların gerçek hayattaki direnişine şaşırıyorum; bu direnişin anlattığı şey tam da şu: onlar birer birey, mal ya da eşya değil.

Benim yeniden yorumladığım Delacroix’nun çalışması** için “insanları devrime yönlendiren hayvanlar” gibi bir yorum yapmanız bana ilginç geldi. Açıkçası o çalışmayı hazırlarken aklımda böyle bir fikir yoktu. Basitçe, hayvanları özgürleştiren insanları resmetmeye çalıştım. Sizin yaptığınız yorum da çok iyi! Işte bu, imgelerin güçlü özelliklerinden biri: bazen çizenin aklına bile gelmeyen yeni anlamlar doğurabiliyor.

Çok ilgi çekici bulduğumuz bir diğer çalışmanız ise “Nest” isimli resminiz. Bu resimde arka planda çürüyen bir bina var, bu bina büyük bir et endüstrisi. Bu resmin fikri nasıl doğdu?

 Bu resmin fikri, sözde “çiftlik hayvanları”nın, -resimde bu hayvanlar domuz- onlara insanlar tarafından verilen ve onları sömürme amacıyla üretilmiş çevresini tamamen farklı bir çevreye dönüştürmekti. Bu değişim aracılığıyla sözde “çiftlik hayvanları” üzerine başka fikirler ortaya koymak ve hayvan özgürlüğü fikrini yaymak istedim.

Resimlerinizde insan sömürüsünün terk ettiği alanlar görüyoruz. Bu alanlar özgür hayvanlar tarafından geri kazanılmış, onlar tarafından iskan edilmiş. Bu görüntü sizce gerçek olabilir mi? Endüstriyel hayvancılıktan, hayvanların özgür olduğu bir dünyaya değişim nasıl gerçekleşebilir?

 Öncelikle evet, aynı diğer sömürü ve tahakküm ilişkilerinin ortadan kaldırılmasının mümkün ve istenilir olabileceği gibi, hayvan sömürüsünü ortadan kaldırmak da mümkün ve istenebilirdir. Elbette, iktidar olmadan dünya nasıl görünürdü ya da bunu gerçekleştirmenin doğru yolu nedir bilmiyorum.Ama gerçek kurtuluş hiyerarşik yapılar tarafından meydana getirilemez, ancak varolan kötü yapılara karşı kendi mücadelelerinin ütopik vizyonlarını kuran ve sürekli olarak tahakkümcü yapılara dönüşüp dönüşmedikleri üzerine kendisini sorgulayan halk hareketleri tarafından oluşturulacak karşı-yapılar sayesinde ortaya konabilir. Kolay bir yol değil, ama binlerce yıl boyunca tahakkümcü ve şiddet dolu sosyal kurum ve ideolojileri bir kenara koymak, eskimiş ve artık keyif almadığınız bir giysiyi çıkarmaya benzemez.

Hayvan sömürüsünü meşrulaştıran ideolojik mekanizmalar, insanlara yöneltilen sömürü ve ayrımcılığı meşrulaştıran mekanizmalara derinlemesine bağlı olduğundan, hayvan özgürlüğü ve insan özgürlüğü aynı madeni paranın iki farklı yüzüdür. Bu yüzden resimlerimden bazılarında sadece hayvanlar varken hiç bir şekilde  insanların kendilerini ortadan kaldırdığında (iptal ettiğinde) herşeyin yerli yerine oturacağı gibi bir görüşü de savunmuyorum. İnsan türünden hayvanlar kendiliğinden iyi ya da kötü değildir, ancak toplumlarını yapılandırma biçimleri iyi ya da kötü olabilir.

Kapitalizmin tek amacı kârı en yüksekte tutmaktır. İnsanların gerçek ihtiyaçlarını karşılamak hiçbir zaman kapitalizmin amacı değildir, bu yüzden yeterinden fazla kaynak ve gıda olmasına rağmen hala açlık yüzünden ölen insanlar var. Ayrıca mülkiyet yapılarından ötürü pek çok insan yaşamaları için gereken en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Bu sebeple, şüphesiz ki kapitalizm, çok kötü ve  korkunç bir ekonomik üretim organizasyon biçimidir. Toplumları organize etmenin, hem hayvan sömürüsünü hem de kapitalizmi, ırkçılığı, milliyetçiliği yok edecek daha farklı yollarını bulmalıyız. Iktidarın ve baskının tüm farklı çeşitleri birbirlerini devamlı kıldığı için, farklı sosyal hareketler birbirleriyle olan bağlantılarını bulmalı, birbirlerini desteklemeli ve birbirinden öğrenmeye çalışmalıdır; böylelikle gerçek değişimler ortaya koyabilecek gücü elde edebilirler ve tüm baskı yapılanmalarını yok edebilirler.

İnsanlı ve insandışı hayvanlı pek çok sahne betimlediniz ve bu sahneler acıyla dolu. Ama insanların ve insandışı hayvanların bir arada bulunduğu sahneler, hoş, huzurlu, rahatlatıcı sahneler. Bu değişim sizce mümkün mü? Sömürüden bir arada yaşamaya geçiş ne kadar zaman alabilir?

 Güzel soru. Daha önce belirttiğim gibi, insanlar ve insandışı hayvanlar arasında başka bir ilişki mümkün. Eğer insanlar, yeryüzünü kendilerini daha fazla besleyemeyen bir hurdaya dönüştürmek istemeyecekleri iyi bir hayatı elde etmek istiyorlarsa, bunu çevreden ve yeryüzünü paylaştıkları hayvanlardan uzakta bir yerde elde edemeyecekler. Sosyalleşmenin metalaştıran formundan -ki bu kapitalizmin bir getirisidir- kendimizi uzaklaştırmalıyız. Bu süreç içerisinde hayvanların birer meta olmadığını, aynı bizim gibi iyi bir yaşam istediklerini kabul etmeliyiz. Bir grup baskı altındayken hiçkimse özgür değildir.

Toplumları, insanların insan-hayvan, doğa-kültür arasında ideolojik ayrımlar yapmayacağı tahakkümsüz toplumlara doğru dönüştürme sürecinde, alt yapılar da insan dışı hayvanları kendi hayatlarının özneleri olarak görmeye ve onlara saygı duymaya doğru dönüşecektir.

Mesela büyük alanlar yeşillendirilerek hayvanlara yeni yaşam alanları olarak sunulabilir. Ya da merkezsizleştirilmiş, öz-örgütlü bir dünya düşündüğümde yerelleşmiş ekonomik üretim sebebiyle trafiğin çoğunluğunun yok olacağını düşünüyorum. Böylelikle trafiğin sebep olduğu tehlikeler azaldığında pek çok canlı daha özgürce hareket edebilecek.

Böyle bir çevrede “evcil hayvanlar” ve eskiden “çiftlik hayvanı” olan ve belki de hala bu şekilde var olan hayvanlar adım adım kendilerini insanlardan özgürleştirebilir. Hayvan sömürüsünden gelen ürünlere olan talebin azalmasıyla ve ardından tahakkümün olmadığı bir dünyaya kavuşmakla, “çiftlik hayvanları” bugün oldukları sayıda olmayacaklar (daha az olacaklar).  Bu süreçle birlikte kültür ve doğa arasındaki ayrım “evcil” ve “vahşi” hayvan ayrımının yok olacağı gibi ortadan kalkacaktır. Fakat bu sürecin ne kadar zaman alacağını söyleyemem. Teorik olarak bu noktaya gelmemizin birkaç jenerasyon alması gerekir ama sanırım bu iyimser bir tahmin oldu.

Genelde özne olarak domuzları seçiyorsunuz. Neden? Domuzları hayvan sömürüsünün en uygun sembolü olarak mı görüyorsunuz?

 Bir yandan, domuzlar çok sık bir şekilde türcü bir metafor olarak kullanılıyor, en azından Almanca’da bu böyle. Domuz metaforu genelde insanları onaylamamak için ya da kötü şeyleri betimlemek için kullanılıyor. Bu sebeple bir domuz resmi pek çok bağlamı öne çıkarıyor- ki bu insanlara ulaşmak için iyi bir yöntemdir. Öte yandan domuzlar insanlara çok benziyor -DNA’larımızın %98’i aynı. Ayrıca domuzlar aynı insanlar gibi akıllı, sosyal ve meraklı hayvanlar.  Bu sebeplerle, insanların benim resimlerimdeki domuzları kendilerine yakın hissedeceklerine ve onlarla olan ilişkileri üzerine düşüneceklerine inanıyorum -ki bu ilişki maalesef genelde tabakta kuruluyor.

* İnsan niteliklerinin başka bir varlığa atfedilmesi


** Fransız devriminin sembol resmi







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder