1 Kasım 2016 Salı

Hayvan Bakış Açısı Kuramı

“De te Fabula Narratur” “Anlatılan senin hikâyendir.”

Neden sadece senin?

Bu yazıda Steve Best’in “Hayvan Bakış Açısı” olarak adlandırdığı kuramından bahsedeceğim. Öncelikle Steve Best kimdir, bu soruya yanıt verelim.



Steve Best, 1955 doğumlu ABD’li hayvan hakları aktivisti, vegan, yazar ve Teksas Üniversitesi’nde felsefe bölümünde doçent. Hayvan hakları, türlerin yok oluşu, kapitalist egemenlik ve ekoloji üzerine çalışmaları mevcut. İnsanları, hayvanları ve doğayı kapsayan, insanların diğer türler üzerindeki tahakkümünü ve aynı tür (insan türü) içindeki hiyerarşiyi ve sömürüyü nihayete erdirmeyi gaye edinen “topyekün özgürlük” (total liberation) şiarının destekçisi. Daha detaylı bilgi için kendi resmi sitesine başvurulabilir. *

Hayvan Bakış Açısı Kuramı, Türkçe’ye çevrilmiş olarak 6 bölüm halinde “hayvanozgurlugucevirileri.com” sitesinde yayınlandı. Hayvan özgürlüğü, ekoloji, tarih, felsefe vb alanlar ile ilgilenen herkesin bu kuramı incelemesi gerektiğine inanıyorum. Bu kurama giriş niteliğinde olması amacıyla Steve Best’in anlattıklarını özetleyeceğim.

Steve Best öncelikle kuramının Friedrich Nietzsche’nin perspektifçi felsefesini temele aldığından bahsediyor. Algı ve biliş perspektife dayanır; tek bir perspektiften baktığımızda dünyayı ve tarihi eksik yorumlayabiliriz, bu yüzden ne kadar fazla perspektife sahip olursak gerçek yoruma o kadar yaklaşabiliriz. İnsan tarihi bugüne kadar dini, hümanist, feminist, Marksist ve çevreci perspektiflerle yorumlandı. Birinin merkeze aldığını, bir diğeri merkezden alıp başka yere konumlandırdı. Mesela, dini tarih yazını Tanrı’yı merkeze alıp insanları küçümserken; hümanist yazın insanları merkeze aldı; hayvanları ve doğayı birer meta, insanların arka planında kalan birer nesne, hiyerarşik düzende insanın altında olarak betimledi. Bir başka örnek olarak Marx o dönemin yöneten sınıfı merkeze alan hikâyesini, ezilen sınıfın hikâyesine çevirdi.

Steve Best bir bakış açısından daha bahsediyor; bu da “çevreci determinizm.” Tarihi şekillendiren tek öznenin insanın kendisi olduğu fikrine radikal bir biçimde karşı çıkan çevreci determinizm, coğrafya, fiziksel bölgeler, iklim ve diğer doğal güçlerin insan tarihinde ciddi bir yol oynadığını söylüyor.
Peki Steve Best bu perspektiflerin neden eksik olduğunu düşünüyor; tüm bunlara eklenmesi gereken nedir?

Steve Best insan tarihinin, fiziksel çevreyle ortak evrim ilişkilerinden, hayvanların ve doğanın insan toplumundaki güçlü belirleyici etkilerinden ayrı olarak kavranamayacağını düşünüyor. “Antropoloji, sosyoloji, literatür çalışmaları ya da felsefe olsun insani bilimlerin hepsi, hayvanları biyoloji ve genetik tarafından belirlenen, öznellikten yoksun, bir kültürleri bulunmayan pasif nesneler olarak görüyor. Bu bilimler hayvanları bir kaynak, bir meta ve insan düşüncesi ve eylemi için bir “hammadde”, meselâ bir totem, bir imtiyaz nesnesi, bir kurban veya bir yiyecek olarak görüyor. Bu bilimler yalnızca insanların bilinçli, kendine hâkim, amaç taşıyan özneler olduğunu varsaydı, bu arada hayvanlar insan eyleminin bir arka planı haline indirgendi. Hayvanlar insan deneyiminin temsillerinden sistemli olarak silindiler, bilinçli olarak görmezden gelindiler.” **

Öznellikten, duygulardan, kültürden yoksun olarak görülen ve hümanist perspektifle “meta olarak” tanımlanan hayvanlar, yerleşmiş algının tersine en az insanlar kadar acıyı, neşeyi, hüznü, yası, korkuyu hissedebiliyor ve yine algıyı ters yüz edecek biçimde baskıya karşı direniyor. Aristo’nun yalnızca insanların politik hayvanlar olduğunu ileri sürmesine ve Kropotkin’in baskıya karşı direnişin, insanları diğer hayvanlardan ayıran, tamamen insana özgü bir nitelik olduğunu söylemesine rağmen, Foucaoult’nun iktidar olan her yerde direnişin olacağı sözünün hayvanlar için de geçerli olacağını söylüyor Steve Best. Medya, mezbahadan kaçan dana, sirkte terbiyecisini yaralayan kaplan, arenada matadoru öldüren boğa haberleriyle dolu. İtaatsizlik yapmanın cezalandırma, aç bırakılma, dayak yeme hatta öldürülme ile sonuçlanacağını biliyorlar, daha önceki seferlerde de deneyimlediler, ama hayvanlar baskıcılarına karşı direnmekten geri adım atmıyorlar.



Hayvanlar insan tarihinin olmazsa olmaz bir dinamiği. Toplumsal yaşamı organize etmek için hayvanlar birer model olarak görüldüler. Her zaman için kaynak, giysi, yiyecek olarak kullanıldılar. Evcilleştirilerek toplum içine karıştılar, insanlar için görevlerini, avcı, koruyucu olarak sürdürdüler. Büyük ölçekli avlanmalar, evcilleştirme, at ve büyük baş hayvanların savaşlardaki ve tarımdaki yadsınamaz rolü olmasaydı, insan toplumunun bugüne kadar gelen evrimi imkansız olacaktı.

Steve Best insan tarihindeki en büyük sıçramadan, avcı-toplayıcıklıktan tarım toplumuna geçişte hayvanların büyük rolünden bahsediyor. Toprağa ekip biçerek göçebe hayatı sonlandıran insanlar çevrelerindeki hayvanları da evcilleştirmeye ve onlardan sistematik olarak faydalanmaya başladı. Fakat evcilleştirme dediğimiz şey hayvanların rızası alınarak yapılan bir şey değildi. Evcilleştirme için; esaret, hadım etme, üremeye zorlama, zincirleme, dağlama, sömürme, öldürme gerekliydi. Tüm bu zorbalığın sonucu olarak insanlar hiyerarşi kurma, zulüm etme, baskı uygulama, köleleştirme konularında da ilk pratiklerini yaşamış oldular ve bu pratikleri kendi türdeşlerine de yöneltmeye başladılar. “Aslında kölelik hayvanları evcilleştirme pratiklerinin bir uzantısı olarak gelişti. Sümer gibi bölgelerde kölelere hayvan sürüleri gibi davranıldı, erkekler hadım edildi, kadınlarla beraber çalışmaya zorlandı. Modern uluslararası köle ticaretinde kullanılan kırbaç, zincir, dağlama demiri, elektrikli değnek gibi gaddarlık içeren kontrol ve esaret teknolojileri öncelikle hayvanlar üzerinde mükemmelleştirildi.”***



Tarım ile büyük ölçekli gıda üretme, böylelikle ticaret, yayılma ve savaş olanaklarını insanlara sağlayan; sabanla toprak süren büyükbaş hayvanlardı. Atlar, savaş arenalarında insanları farklı coğrafyalara taşırken Avrupa’nın, savaş meydanında, küresel bir sömürgeci ve kapitalizm gücü olarak hâkimiyetini kurmasına yardımcı oldu. Bir diğer değişle, hayvanlar insan uygarlığının gerçekleşmesini sağladı.

Hayvanların insan uygarlığının gelişimindeki rolünü ve hayvan sömürüsünün insanların baskıcı-hegemonyacı bir kültürü benimsemesindeki yansımalarını detaylandıran Steve Best, sömürüye karşı “doğrudan eylem” taktiği üzerine anlatımına devam ediyor. Doğrudan eylem; hayvanların öldürüldüğü ve işkence gördüğü yerlere (deney laboratuarları, mezbahalar, kürk çiftlikleri vb) baskınlar düzenleyerek hayvanları doğrudan kurtarmak, özgürleştirmek; bu işkence merkezlerini işleten kurumları maddi zararlara uğratıp onların kapanmalarını sağlamak olarak özetlenebilir. Doğrudan eylemi benimseyen hayvan özgürlüğü aktivistlerinin şiddetsizlik kuralı vardır. Bu eylemler gerçekleştirilirken hiçbir hayvan ya da insan zarar görmeyecektir. Bu tip eylemlerde zarar gören bir canlı kayda geçirilmemiştir.

Bu tip eylemler pek çok devlet, kurum ve birey tarafından “şiddet-terör” eylemi olarak nitelendiriliyor. Çünkü bu kurumların, hayvanlara işkence etme ve onu öldürme adına yasal izinleri var. Aktivistler ise bu türcü yasaya karşı gelip hayvanları kurtarmayı, bu kurumları sonsuza dek işleyemez hale getirmeyi amaçlıyorlar. Ama türcü algı engeline takılıyorlar. Ünlü vegan aktivist Gary Yourofsky’nin de dediği gibi: “Hayvanlara eşit şekilde önem verilmeye başlandığı zaman, onları özgürlüğüne kavuşturmak için ve yaşadıkları işkenceleri durdurmak için yapılan her şey meşru olacak. Toplum, hayvanlar için yapılan özgürleştirmelere, kundaklamaya ve şiddete karşı geliyor çünkü hayvanların böyle bir cömertliğe (emeğe), değmeyeceğini düşünüyorlar. Hep söylerim, 1997 yılında çocukları bir porno şebekesinin elinden kurtarsaydım, Detroit sokaklarında binlerce kişi beni omuzlarında taşıyarak tebrik ederdi. Ama bir kürk çiftliğinden 1,542 vizonu özgürleştirmenin sonucunda 77 günü hapishanede geçirdim ve bana terörist dendi.”****

Steve Best bu tür eylemleri desteklemekle birlikte sadece kurtarma eylemlerinin yeterli olmayacağını, bütün küresel sistemle yüzleşmek, ona karşı çıkmak ve onu dönüştürmek zorunda olduğumuzu belirtiyor. “Bu kültürün ve gezegenin en çok ihtiyacı olan şey sistemli ve antikapitalist bir politikadır, insanları total özgürlük ve birliktelik politikası etrafında eğitmek ve organize etmektir.”

Kuramının “tarihin bilmecesi”ni çözmeye olacak katkısını ise şöyle özetliyor Best: “Hayvan bakış açısı, hayvan özgürlüğünün devrimci potansiyelini keşfedip uluslaraşırı kapitalizmi ve her türden baskıya karşı mücadeleleri kapsayan bir total devrim politikasını savunuyor. Nihai hedef; özgürlüğü, yaratıcı etkinlikleri, çeşitliliği ve özerkliği bir kenara atan bütün baskıcı ve  işlevsiz kalmış hiyerarşik sistemlerinin ortadan kaldırılması.”

** Steve Best, aynı başlıklı makaleden
*** Steve Best, aynı başlıklı makaleden
*** Gary Yourofsky “Eğitim, Empati, Şiddet: Hepsinin Zamanı”

Kuramı açıklayan yazı dizisine şu siteden erişim sağlanabilir : https://goo.gl/Eumt0S


D. Ferahi

4 Mayıs 2016 Çarşamba

0-2 Aylık Annesiz Yavru Kedi Bakımı


Önemli Not: Ben veteriner hekim değilim. Burada yazdıklarımı yalnızca deneyimlerimden yola çıkarak yazıyorum. Bu sebeple burada yazan her şeyi sadece birer öneri gibi düşünmelisiniz ve yavru kedinin bakımı ve ihtiyaçları konusunda veteriner hekimlere danışmayı ihmal etmemelisiniz.

0-2 Aylık yavru kedilere nasıl bakılması gerektiğine dair bir yazı yazmaya beni iten şey, mevsimsel olarak buna fazlaca ihtiyaç duyulan bir dönemde olmamız ve bu çağdaki annesiz yavruların meşakkatli ve incelikli bir bakım olmadan hayatta kalma şanslarının düşük olmasıdır.

Öncelikle neden böyle yavrulara denk geliyoruz, bundan bahsedelim. Bir yavrunun annesiz kalması için pek çok sebep var. Bu sebepleri özetleyecek olursak:

1-Anne kedi ölmüş olabilir.
2-Anne yavrularını taşırken bir yavrusunu düşürmüş, yavru anneden uzaklaşmış olabilir.
3-Anne stres altındaysa yavrularına bakamayacağını düşünüp onları terk etmiş olabilir.
4-İnsanlar yavru ve anneleri birbirinden ayırmış olabilir. (Ağaca, kuşa, hayvana tahammülü olmayan insanlar çevrelerinde hayvan istemedikleri zaman ölmeleri için yavruları annelerinden ayırabiliyorlar.)
5-Anne ihtiyaçlarını karşılamak için yuvadan uzaklaşmış olabilir, yavrular da yürüyebiliyorsa yuvadan çıkmış olabilir.
6-Yavrular hastaysa anne bilinçli olarak terk etmiş olabilir.
Bunlar gözlemlediğim ve ihtimal verdiğim sebepler.

Yavru kediye denk geldim, ne yapmalıyım?

Dışarıda kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayamayacak kadar ufak bir yavru bulduysanız ilk yapmanız gerekenin anne kediyi bulmak olduğunu düşünüyorum. (Yukarıda belirttiğim sebepleri de göz önünde bulundurursak.) Bunun için çevrede yaşayan insanlara danışabilirsiniz. “Buralarda anne kedi var mı, varsa nerede olabilir?” İnsanlardan destek alamıyorsanız yavrunun ses çıkarmasını sağlayın. Anne kediler yavrularının seslerine duyarlı oluyorlar ve yavrularının yerlerini o ses aracılığıyla tayin ediyorlar. Yavru kendiliğinden ağlıyorsa susturmaya çalışmayın, ağlasın ki annesi onu işitebilsin. Ağlamıyorsa güvenli bir şekilde yere bırakın ve dokunmayın; yavru kendini öyle bir durumda güvensiz hissedeceği için ses çıkaracaktır.

Anne kedi sesi duyup koşup geldiyse uzaklaşın ki sizden korkup yavrusuna yaklaşmamazlık etmesin. Siz uzaklaşınca anne kedi yavruyu alıp yuvasına götürecektir.

Anneyi bulamıyorsak yavruyu yanımıza alıyoruz. J

(Yanımıza aldıktan bir süre sonra da yavru kediyi bulduğumuz çevreye gidip anne kedinin gelip gelmediğini kontrol edebiliriz.)

(Bir başka seçenek de sosyal medya aracılığıyla bir başka anne kedi bulmak ve yavruyu kabul ederse o anneye vermektir. “Süt anne aranıyor” ilanları bu yüzden önemlidir. Süt anne bulunduğu takdirde yavru anne sütünden ve sıcaklığından mahrum kalmayacaktır.)

Yavru kedilerin gözlerinin açılma süresi yaklaşık 0-3 hafta arasındadır.

Gözleri yeni açılmışsa soğuttuğumuz çayı pamukla gözlerine günde birkaç kez sürelim. (İçinde çay tanesi olmamalı.) Mikrop kapmasını önleyecektir. Enfeksiyon var ise veteriner hekime danışarak bir pomad ya da göz damlası sıkmak daha gerekli olacaktır.

Göbek bağı varsa batikon sürelim. Kuruyup kendiliğinden düşecektir.

Yavru kaç saattir anneden ayrı bilemiyoruz. O yüzden acilen beslenmesi gerek. 0-2 aylık kediler 2-3 saatte bir beslenmelidir. Durum acil olduğundan, veterinere gidip biberon ve toz bebek maması alamadıysak bir eczaneden şırınga alalım. İnek sütü* insanlara zararlı olduğu gibi diğer hayvan türlerine de zararlıdır. (İnek sütü sadece kendi türünün biyolojik özelliklerine uygundur çünkü, aynı durum tüm memeli hayvanlar için geçerlidir.) Durumun aciliyeti düşünüldüğünde inek sütünü sulandırıp (yüzde 50 su, yüzde 50 süt) ılındıralım. Asla soğuk süt vermeyelim, her zaman ılık olsun. Beslemek için yavruyu avcumuza alalım ve 45 derecelik bir açıyla tutalım.Şırıngayı yavaştan ağzının kenara koyunca bebek süt tadı alacak ve içmek isteyecektir. Şırıngayı çok yavaş itelim. Bebek doyduysa içmek istemiyorsa zorlamayalım, yoksa ağzından süt taşar ve burnuna kaçar bu da tehlikelidir.




                                                           Miroş da annesiz bir bebekti.


                                                                   
                                                               Miroş büyüdü :)

Bu evrede yavrular tuvalet ihtiyaçlarını kendisi karşılayamaz. Annesi yavruların popolarını yalayarak uyarır ve tuvaletini öyle yaptırır. Elimize bir pamuk parçası alalım ve önce idrar için sonra kaka için gerekli yerleri yavaşça uyaralım (pamuğu sürerek). Tuvalet ihtiyaçlarını da mutlaka 2-3 saatte bir giderelim.

Isı çok önemli. Asla cereyanlı, serin, rutubetli yerlere koymayalım yavruyu. Sıcak su torbası bu konuda işimize çok yarar. Ama sıcak su torbasını da bir bezle ya da havluyla saralım ki bebeği yakmasın. Bir kutuya ya da kedi boxına kazak koyalım mesela, kazağın altına da sıcak su torbasını. Yemek ve tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra bu sıcak ortama yerleştirelim, yavrumuz mışıl mışıl uyusun.

En önemli noktalardan bahsettik: Sıcaklık, tuvalet, 2-3 saatte bir besleme. (evet geceleri de nöbet tutmalıyız.) Bu işin acil kısmıydı. Acil ihtiyaçlarını giderdikten sonra bir veteriner muayenesinden geçmesi önemli. Şırınga yerine biberonla beslemek hem sizin işinizi kolaylaştırır hem de yavrunun. Ve inek sütü yerine toz bebek mamalarını tercih edelim. Bu mamaları soğuk değil ılık verdiğimize, ve mamanın bozulmadığına dikkat edelim. Mesela daha evvelden ısıttığımız ama arta kalan mamayı buzdolabına koymayalım.



                                            Karamuk ve kardeşi, bulduğumda 2 günlüklerdi.


            Karamuk aşırı zor ve yavaş büyüdü. Veterinerlere göre "umutsuz" bir durumdu.


                                                   Abisi ise hızlıca büyüdü, serpildi :)


Yavru 1-1.5 ayı geçmeye başladıysa dişleri de çıkmıştır, yavaştan kendi kendine çiş kaka yapmaya ve ciddi derecede oyunlar oynamaya başlar. J 1,5-2 aylık arasındaysa yavru kediler için olan kuru ve yaş mama vermeye başlamalıyız çünkü toz mama onlara yetmeyecektir. Kendi tuvalet ihtiyacını karşılıyorsa da yine pamukla uyarmaya devam edelim.

Oyun çağında olan bu ufak yavrular için güvenlik önlemleri almalıyız. Evin içinde yürürken biz, yavru kutusunda değilse üzerine basmayacağımız şekilde yürümeliyiz. Öyle ufaklar ki dikkatsizlik yaşanabilir. Yavrunun evin içinde dolaşırken ya da oyun oynarken sıkışabileceği yerler var mı? Üzerine bir şey düşebilir mi? Çıktığı kanepeler koltuklar, eğer düşerse kendini sakatlayabileceği kadar yüksek mi? (genelde, evet) Kısacası yavrumuzdan gözümüzü ayırmayalım.
Güneş almalarını mutlaka sağlayalım.

Sürekli anne arayışında olacaklar, anne ihtiyaçlarını tamamen olmasa da giderebilmek için beslenme ve tuvalet ihtiyaçlarını gidermek, sıcak bir yerde uyutmak yeterli olabilir. Size sokulmak, sizin sıcaklığınızla uyumak istiyorsa da buna izin verin.

Birincil ihtiyaçları karşılanmasına rağmen hep ağlıyorsa, ateşi varsa ya da tam tersi hareketsiz, iştahsızsa mutlaka veteriner tarafından muayene edilmeli.



                                                      Karamuk'un son hali. :)


Kedi, inek, civciv, insan… Hiçbir yavrunun annesiz kalmaması dileğiyle.

*Bir vegan olarak belirtmem gerekiyor ki market rafından aldığınız inek sütü, annesiz kalmış bir buzağı demek. Burada yazdıklarım inek sömürüsünü desteklemek olarak algılanmasını asla istemiyorum. Bir yavruyu hayatta tutabilmek için acilen yapılabilir bir şey olduğu için belirtiyorum ve alternatifinden de bahsettim. Evcil olan etçil ve/ya hepçil olan hayvanların diğer hayvanlarla beslenilmesi konusu derin ve uzun soluklu bir tartışmadır, bu yazının konusu olmadığı için yer vermiyorum.