“De
te Fabula Narratur” “Anlatılan senin hikâyendir.”
Neden
sadece senin?
Bu yazıda Steve Best’in “Hayvan Bakış Açısı” olarak
adlandırdığı kuramından bahsedeceğim. Öncelikle Steve Best kimdir, bu soruya
yanıt verelim.
Steve Best, 1955 doğumlu ABD’li hayvan hakları
aktivisti, vegan, yazar ve Teksas Üniversitesi’nde felsefe bölümünde doçent. Hayvan
hakları, türlerin yok oluşu, kapitalist egemenlik ve ekoloji üzerine
çalışmaları mevcut. İnsanları, hayvanları ve doğayı kapsayan, insanların diğer
türler üzerindeki tahakkümünü ve aynı tür (insan türü) içindeki hiyerarşiyi ve
sömürüyü nihayete erdirmeyi gaye edinen “topyekün özgürlük” (total liberation) şiarının
destekçisi. Daha detaylı bilgi için kendi resmi sitesine başvurulabilir. *
Hayvan Bakış Açısı Kuramı, Türkçe’ye çevrilmiş
olarak 6 bölüm halinde “hayvanozgurlugucevirileri.com” sitesinde yayınlandı. Hayvan
özgürlüğü, ekoloji, tarih, felsefe vb alanlar ile ilgilenen herkesin bu kuramı
incelemesi gerektiğine inanıyorum. Bu kurama giriş niteliğinde olması amacıyla
Steve Best’in anlattıklarını özetleyeceğim.
Steve Best öncelikle kuramının Friedrich
Nietzsche’nin perspektifçi felsefesini temele aldığından bahsediyor. Algı ve
biliş perspektife dayanır; tek bir perspektiften baktığımızda dünyayı ve tarihi
eksik yorumlayabiliriz, bu yüzden ne kadar fazla perspektife sahip olursak
gerçek yoruma o kadar yaklaşabiliriz. İnsan tarihi bugüne kadar dini, hümanist,
feminist, Marksist ve çevreci perspektiflerle yorumlandı. Birinin merkeze
aldığını, bir diğeri merkezden alıp başka yere konumlandırdı. Mesela, dini
tarih yazını Tanrı’yı merkeze alıp insanları küçümserken; hümanist yazın
insanları merkeze aldı; hayvanları ve doğayı birer meta, insanların arka
planında kalan birer nesne, hiyerarşik düzende insanın altında olarak
betimledi. Bir başka örnek olarak Marx o dönemin yöneten sınıfı merkeze alan hikâyesini,
ezilen sınıfın hikâyesine çevirdi.
Steve Best bir bakış açısından daha bahsediyor; bu
da “çevreci determinizm.” Tarihi şekillendiren tek öznenin insanın kendisi
olduğu fikrine radikal bir biçimde karşı çıkan çevreci determinizm, coğrafya,
fiziksel bölgeler, iklim ve diğer doğal güçlerin insan tarihinde ciddi bir yol
oynadığını söylüyor.
Peki Steve Best bu perspektiflerin neden eksik
olduğunu düşünüyor; tüm bunlara eklenmesi gereken nedir?
Steve Best insan tarihinin, fiziksel çevreyle ortak
evrim ilişkilerinden, hayvanların ve doğanın insan toplumundaki güçlü
belirleyici etkilerinden ayrı olarak kavranamayacağını düşünüyor. “Antropoloji,
sosyoloji, literatür çalışmaları ya da felsefe olsun insani bilimlerin hepsi,
hayvanları biyoloji ve genetik tarafından belirlenen, öznellikten yoksun, bir
kültürleri bulunmayan pasif nesneler olarak görüyor. Bu bilimler hayvanları bir
kaynak, bir meta ve insan düşüncesi ve eylemi için bir “hammadde”, meselâ bir
totem, bir imtiyaz nesnesi, bir kurban veya bir yiyecek olarak görüyor. Bu
bilimler yalnızca insanların bilinçli, kendine hâkim, amaç taşıyan özneler
olduğunu varsaydı, bu arada hayvanlar insan eyleminin bir arka planı haline
indirgendi. Hayvanlar insan deneyiminin temsillerinden sistemli olarak
silindiler, bilinçli olarak görmezden gelindiler.” **
Öznellikten,
duygulardan, kültürden yoksun olarak görülen ve hümanist perspektifle “meta
olarak” tanımlanan hayvanlar, yerleşmiş algının tersine en az insanlar kadar
acıyı, neşeyi, hüznü, yası, korkuyu hissedebiliyor ve yine algıyı ters yüz
edecek biçimde baskıya karşı direniyor. Aristo’nun yalnızca insanların politik
hayvanlar olduğunu ileri sürmesine ve Kropotkin’in baskıya karşı direnişin,
insanları diğer hayvanlardan ayıran, tamamen insana özgü bir nitelik olduğunu
söylemesine rağmen, Foucaoult’nun iktidar olan her yerde direnişin olacağı
sözünün hayvanlar için de geçerli olacağını söylüyor Steve Best. Medya,
mezbahadan kaçan dana, sirkte terbiyecisini yaralayan kaplan, arenada matadoru
öldüren boğa haberleriyle dolu. İtaatsizlik yapmanın cezalandırma, aç
bırakılma, dayak yeme hatta öldürülme ile sonuçlanacağını biliyorlar, daha
önceki seferlerde de deneyimlediler, ama hayvanlar baskıcılarına karşı
direnmekten geri adım atmıyorlar.
Hayvanlar insan tarihinin olmazsa olmaz bir dinamiği.
Toplumsal yaşamı organize etmek için hayvanlar birer model olarak görüldüler.
Her zaman için kaynak, giysi, yiyecek olarak kullanıldılar. Evcilleştirilerek
toplum içine karıştılar, insanlar için görevlerini, avcı, koruyucu olarak
sürdürdüler. Büyük ölçekli avlanmalar, evcilleştirme, at ve büyük baş hayvanların
savaşlardaki ve tarımdaki yadsınamaz rolü olmasaydı, insan toplumunun bugüne
kadar gelen evrimi imkansız olacaktı.
Steve Best insan tarihindeki en büyük sıçramadan,
avcı-toplayıcıklıktan tarım toplumuna geçişte hayvanların büyük rolünden bahsediyor.
Toprağa ekip biçerek göçebe hayatı sonlandıran insanlar çevrelerindeki
hayvanları da evcilleştirmeye ve onlardan sistematik olarak faydalanmaya
başladı. Fakat evcilleştirme dediğimiz şey hayvanların rızası alınarak yapılan
bir şey değildi. Evcilleştirme için; esaret, hadım etme, üremeye zorlama,
zincirleme, dağlama, sömürme, öldürme gerekliydi. Tüm bu zorbalığın sonucu
olarak insanlar hiyerarşi kurma, zulüm etme, baskı uygulama, köleleştirme
konularında da ilk pratiklerini yaşamış oldular ve bu pratikleri kendi
türdeşlerine de yöneltmeye başladılar. “Aslında kölelik hayvanları
evcilleştirme pratiklerinin bir uzantısı olarak gelişti. Sümer gibi bölgelerde kölelere
hayvan sürüleri gibi davranıldı, erkekler hadım edildi, kadınlarla beraber
çalışmaya zorlandı. Modern uluslararası köle ticaretinde kullanılan kırbaç,
zincir, dağlama demiri, elektrikli değnek gibi gaddarlık içeren kontrol ve
esaret teknolojileri öncelikle hayvanlar üzerinde mükemmelleştirildi.”***
Tarım ile büyük ölçekli gıda üretme, böylelikle
ticaret, yayılma ve savaş olanaklarını insanlara sağlayan; sabanla toprak süren
büyükbaş hayvanlardı. Atlar, savaş arenalarında insanları farklı coğrafyalara
taşırken Avrupa’nın, savaş meydanında, küresel bir sömürgeci ve kapitalizm gücü
olarak hâkimiyetini kurmasına yardımcı oldu. Bir diğer değişle, hayvanlar insan
uygarlığının gerçekleşmesini sağladı.
Hayvanların insan uygarlığının gelişimindeki rolünü
ve hayvan sömürüsünün insanların baskıcı-hegemonyacı bir kültürü
benimsemesindeki yansımalarını detaylandıran Steve Best, sömürüye karşı
“doğrudan eylem” taktiği üzerine anlatımına devam ediyor. Doğrudan eylem;
hayvanların öldürüldüğü ve işkence gördüğü yerlere (deney laboratuarları,
mezbahalar, kürk çiftlikleri vb) baskınlar düzenleyerek hayvanları doğrudan
kurtarmak, özgürleştirmek; bu işkence merkezlerini işleten kurumları maddi
zararlara uğratıp onların kapanmalarını sağlamak olarak özetlenebilir. Doğrudan
eylemi benimseyen hayvan özgürlüğü aktivistlerinin şiddetsizlik kuralı vardır.
Bu eylemler gerçekleştirilirken hiçbir hayvan ya da insan zarar görmeyecektir.
Bu tip eylemlerde zarar gören bir canlı kayda geçirilmemiştir.
Bu tip eylemler pek çok devlet, kurum ve birey
tarafından “şiddet-terör” eylemi olarak nitelendiriliyor. Çünkü bu kurumların,
hayvanlara işkence etme ve onu öldürme adına yasal izinleri var. Aktivistler
ise bu türcü yasaya karşı gelip hayvanları kurtarmayı, bu kurumları sonsuza dek
işleyemez hale getirmeyi amaçlıyorlar. Ama türcü algı engeline takılıyorlar.
Ünlü vegan aktivist Gary Yourofsky’nin de dediği gibi: “Hayvanlara eşit şekilde
önem verilmeye başlandığı zaman, onları özgürlüğüne kavuşturmak için ve
yaşadıkları işkenceleri durdurmak için yapılan her şey meşru olacak. Toplum,
hayvanlar için yapılan özgürleştirmelere, kundaklamaya ve şiddete karşı geliyor
çünkü hayvanların böyle bir cömertliğe (emeğe), değmeyeceğini düşünüyorlar. Hep
söylerim, 1997 yılında çocukları bir porno şebekesinin elinden kurtarsaydım,
Detroit sokaklarında binlerce kişi beni omuzlarında taşıyarak tebrik ederdi.
Ama bir kürk çiftliğinden 1,542 vizonu özgürleştirmenin sonucunda 77 günü
hapishanede geçirdim ve bana terörist dendi.”****
Steve Best bu tür eylemleri desteklemekle birlikte
sadece kurtarma eylemlerinin yeterli olmayacağını, bütün küresel sistemle
yüzleşmek, ona karşı çıkmak ve onu dönüştürmek zorunda olduğumuzu belirtiyor. “Bu
kültürün ve gezegenin en çok ihtiyacı olan şey sistemli ve antikapitalist bir
politikadır, insanları total özgürlük ve birliktelik politikası etrafında
eğitmek ve organize etmektir.”
Kuramının “tarihin bilmecesi”ni çözmeye olacak
katkısını ise şöyle özetliyor Best: “Hayvan bakış açısı, hayvan özgürlüğünün
devrimci potansiyelini keşfedip uluslaraşırı kapitalizmi ve her türden baskıya
karşı mücadeleleri kapsayan bir total devrim politikasını savunuyor. Nihai
hedef; özgürlüğü, yaratıcı etkinlikleri, çeşitliliği ve özerkliği bir kenara
atan bütün baskıcı ve işlevsiz kalmış
hiyerarşik sistemlerinin ortadan kaldırılması.”
** Steve Best, aynı başlıklı makaleden
*** Steve Best, aynı başlıklı makaleden
*** Gary Yourofsky “Eğitim, Empati, Şiddet: Hepsinin
Zamanı”
Kuramı açıklayan yazı dizisine şu siteden erişim
sağlanabilir : https://goo.gl/Eumt0S
D. Ferahi