Çeviri: D. Ferahi
Kaynak:
http://www.animalsaustralia.org/issues/horse_racing.php
At yarışı, hayvanların kullanıldığı sözde sporların içinde
belki de en cazibeli imaja sahip olan yarış türü, özellikle rodeoların aşikar
olan gaddarlığıyla karşılaştırıldığında. Peki bir yarış atının hayatı gerçekte
nasıldır? Ve belli bir seviyeye gelemeyen binlerce atın akıbeti nedir?
1 yaşına gelmiş taylar ve kısraklar at yarışı meraklılarının
dikkatini çekerler: yani paralı insanların. Bu hayvanların çoğu binlerce dolara
satılır ve aslında bahis buradan başlar; sahipler ve eğiticiler bir şampiyona
sahip olduklarını umarlar ya da en azından giderlerini karşılamayı.
2 yaşındaki hayvanları yarıştırmak yaralanma riskini doğurur
çünkü bu yaştaki atların iskelet sistemi henüz gelişimini tamamlamamıştır ve
yarış dünyasının ağır çalışma koşullarına ve stresine dayanıklı değildir. Fakat
pek çok at “sahibi” 2 yaşındaki hayvanları eğitime başlatır.
Eğitim sürecinde atlar günün büyük bir kısmını
birbirlerinden ayrı bir şekilde ahırlarda kapalı olarak geçirirler. Atları
ahırda bağlı tutmak, yüksek performans gerektiren eğitim ve beslenme şekli için
en “uygun” yöntemdir, hem böylece eğitim yerine yakın bir yerde konaklayarak
her gün yolculuk edilmez. Fakat sosyal hayatlarından mahrum kalan atlar bazı
tipik davranışlar geliştirir, çitleri ya da diğer sabit objeleri ısırmak,
homurdanmak ya da kendini sakatlamak gibi. Bu davranışlar hayvanların gördüğü
muameleden kötü etkilendiğinin bir kanıtıdır.
Otlamak yerine eğitim sürecinde yoğun olarak tahılla
beslenen bu atlarda ülser görülür. Yarış atları üzerine yapılan bir araştırmada
hayvanların yüzde 89’unun ülsere yakalandığı ve pek çoğunun eğitimin
başlangıcından 8 hafta sonra derin ve kanayan ülserlerinin olduğu saptanmıştır.
Eğitim ve yarış sürecinde her yaştan at yırtık tendon ve
bağdoku, yerinden oynamış eklem ve hatta kırık kemikler gibi sakatlanmalar
yaşar.
Yarış sürecinde aşırı zorlanan hayvanların soluk borularında
ve ciğerlerinde kanamalar olur. Melbourne Üniversitesi tarafından yürütülen bir
çalışma, yarış atlarının yüzde ellisinin soluk borusunda ve yüzde 90’nın
ciğerlerinde kanama olduğunu tespit etmiştir.
Engelli koşularda “kaybetmiş” ya da “emekli” atlar
yarıştırılır. Araştırmalar engelli koşunun normal yarıştan yüzde 20 daha fazla
ölüm riski taşıdığını ortaya koyuyor. Bir grup atı hızlı bir şekilde bir
metreden yüksek engellerden atlatmaya çalıştıklarını düşünürsek, bu bulgu hiç
de şaşırtıcı değil.
Engelli koşunun süresi diğer yarıştan daha uzun tutuluyor ve
jokeyler daha ağır oluyor. Yorgun atların düşme, kendilerini ve jokeyleri
sakatlama riski çok daha fazla.
Sakatlanan atlar neden genellikle öldürülüyor? Bir at
bacağını ya da omzunu kırdığı zaman kemiğinin parçalara ayrılma ihtimali çok
yüksek. Ve tekrar yarışma ihtimali çok düşük. Sakatlanan bir yarış atını tekrar
sağlığına kavuşturmak zaman alıyor ve fazla para gerekiyor. Yaralı atlar
zatürre gibi enfeksiyonlara açık hale geliyorlar, bu da “ekonomik” bulunmuyor.
Yarış atlarının yaklaşık yüzde 40’ı hastalık ya da düşük
performans sebebiyle endüstri dışı kalıyor. Avustrulya’da bu atlar mezbahaya
gönderiliyor. Her yıl Avustralya’dan Japonya ve Avrupa’ya insanların tüketmesi
için 2.000 ton at eti satılıyor. At eti için Avustralya’da her yıl 25.000 at
öldürülüyor. Atlar mezbahalara kötü koşullar altında götürülüyor ve yolculuk
günler sürüyor.
At yarışı endüstrisinden ayrılan atların ufak bir kısmı da
at binicileri ve başka “hobi”ler için satılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder